Tarhananın Faydaları, Yararları

Türk Mutfağının ve Anadolu’nun tanınmış bir yiyeceği olan tarhana, sabah kahvaltıları dahil her öğüny yenebilen, kökeni Doğu Asya`dan gelen Türklere ait bir besindir.Besleyici değeri en yüksek çorbalardan biridir. Nasıl mı?

100 gr toz tarhanada 14,1 gr protein, 58,8 gr karbonhidrat ve 3,9 gr yağ, 78 mg kalsiyum, 0,5 mg demir bulunur. İyi bir protein, kalsiyum, A vitamini, B1 vitamini, B2 vitamini ve likopen kaynağıdır. 
Türk mutfağının vazgeçilmez tatlarından olan tarhana çorbası; besleyici, doyurucu ve tamamlayıcı bir besindir. Pişirilirken içine nohut, mercimek, kıyma gibi besinler eklenerek besin değeri daha da yükseltilebilir. 
Diyabet, hipertansiyon ve obezitenin tıbbi beslenme tedavisinde glisemik indeksinin beyaz ekmekten düşük olması ve doyurucu özelliğinin fazla olması nedeniyle tavsiye edilen bir besindir. 
Yoğurt tüketemeyen kişiler ve bebeklerin beslenmesinde çok iyi bir alternatiftir. Ayrıca tahılların fermentasyonu sonucu oluşan tarhana probiyotik özellikte bir besindir. 
Kurutulan besinlerde C vitamini yok denecek kadar azdır bu nedenle tarhana da sofrada salata vb. C vitamininden zengin besinlerle birlikte tüketilirse besleyici değeri artar.
Diyetisyen Aysen Arıcan


Şifa kaynağı tarhana!

Hacettepe Üniversitesi Gıda Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ayhan Temiz, vitamin ve mineraller yönünden zengin olan tarhananın şifa kaynağı olduğunu söyledi. Yaptığı açıklamada, tarhananın içinde bulundurduğu çeşitli liflerden dolayı yüksek kolesterol, kalp krizi, kolon kanseri, obezite, yüksek tansiyon, hemoroid ve damar hastalıklarının azaltılmasında etkili olduğunu bildirdi.
rof. Dr. Temiz, tarhanada bulunan proteinlerin vücut için gerekli olan bazı aminoasitleri bolca ve dengeli olarak içerdiğini belirterek, "Tarhana, vücudumuzun mikroplara karşı dirençli olması açısından önemli olan vitaminler ve mineraller yönünden zengindir. Tarhanada özellikle B vitaminleri bol miktarda bulunur. Kepeği uzaklaştırılmamış undan yapılan tarhanalardaki B vitaminleri içeriği kepeksiz undan veya göceden (kabuğu soyulmuş ve kırılmış buğday) yapılan tarhanalara göre daha yüksektir. Kalsiyum, demir ve çinko ise tarhanada bol bulunan minerallerdir" dedi.
Gıdalarla alınan proteinlerin vücuda yararlı olabilmesi için ilk aşamada mide ve bağırsaklarda sindirilerek aminoasitlere kadar parçalanması gerektiğini kaydeden Temiz, "Aminoasitler bağırsaklardan kolayca emilir ve vücuda yarar sağlar. Sindirilemeyen proteinler ise dışkıyla dışarı atılır ve vücut bu proteinlerden yararlanamaz. Tarhananın bileşimine yoğurt ve bitkilerden kaynaklanarak dahil olan laktik asit bakterileri tarhanadaki proteinleri belli ölçülerde aminoasitlere parçalayarak tarhanayı sindirimi kolay gıda şekline dönüştürür. Böylece aminoasitler tarhana ile vücuda hazır olarak girerler ve bağırsaklardan kolayca emilerek vücuda yarar sağlar. Buna bağlı olarak tarhananın besleme değeri artmış olur" diye konuştu.
Proteinlerin sindiriminin özellikle bebekler ve yaşlılar için çok önemli olduğuna işaret eden Temiz, bebeklerde sindirim enzimlerinin yetersiz olduğunu, yaşlılarda ise sindirim enzimlerinin çalışmasının yavaşladığını, bu nedenle tarhananın bebekler ve yaşlılar için tüketimi özendirilecek, sindirimi kolay besleyici bir gıda olduğunu ifade etti.
Prof. Dr. Temiz, tarhananın buğday unu veya göce adı verilen kepeksiz buğday yarmasına yoğurt, maya, domates, biber ve soğan gibi çeşitli sebzelerle nane, dereotu ve çörtük gibi çeşitli aromalı otlar ve tuz eklenip yoğrularak elde edilen hamurun 1-5 gün süreyle fermantasyona bırakılması ve ardından kurutulmasıyla elde edilen sağlıklı, sindirimi kolay, beslenme değeri yüksek ve dayanıklı geleneksel bir fermente Türk gıdası olduğunu söyledi.
Tarhananın Türk kavimleri tarafından çok eski çağlarda üretilip tüketildiğinin tahmin edildiğini kaydeden Temiz, Orta Asya’dan göç eden Türklerle birlikte Anadolu’ya geldiğini ve Osmanlı İmparatorluğu döneminde de İran ve Irak gibi imparatorluğa yakın komşu doğu ülkelere ve Rumeli üzerinden Macaristan ve Yunanistan gibi batı ülkelerine yayıldığının kabul edildiğini belirtti.
Temiz, Türklerle ırk yakınlığı bulunan Macarların tarhanayı Macaristan’a ve Finlandiya’ya kadar taşıdıklarını belirterek, bugün Suriye, Filistin, Ürdün, Lübnan ve Mısır gibi Yakındoğu ülkelerinde "kishk", İran ve Irak’ta "kushik" veya "kushuk", Türkistan’da "göce", Yunanistan’da "trahanas", Macaristan’da "tahonya", Finlandiya’da ise "talkhuna" ismiyle tarhanaya çok benzeyen gıdalar üretildiğini bildirdi.
Bileşimine katılan maddeler ve üretim tarzındaki değişiklikler nedeniyle tarhananın bölgelere göre çeşitlilik gösterdiğini kaydeden Temiz, genellikle İzmir, Manisa ve Burdur yöresinde yapılan un tarhanasının büyük bir kazanın dibine "tarhana otu" adı verilen aromalı otun yerleştirilmesiyle yapıldığını söyledi.
Ege Bölgesi’nin farklı yörelerinde üretilen un tarhanalarına tarhana otu yerine nane, un yerine irmik konulduğunu, un ve maya karışımına mercimek ve nohut da eklenebildiğini belirten Prof. Dr. Temiz, Tokat, Sinop, Edirne ve Tekirdağ gibi bazı illerde süt, un ve yumurta karıştırılarak "sütlü tarhana" yapıldığını ifade etti.
Temiz, Kahramanmaraş ve köylerine özgü firiğin (yarı kurumuş tarhana) özellikle çocuklar tarafından ceviz içiyle birlikte çiğ olarak tüketildiğini, tamamen kurutulmuş tarhananın ise kış boyunca çorbalık ve çerez olarak değerlendirildiğini söyledi.

Tarhana kansere karşı kalkan
Hacettepe Üniversitesi Prevantif Onkoloji Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. İsmail Çelik, kanserden korunmada beslenmenin önemine vurgu yaptı, tarhanayı örnek gösterdi.
Prof. Dr. İsmail Çelik, 5. Prevantif Onkoloji Sempozyumunda soruları yanıtlayan kanserden korunmada beslenmenin önemine ilişkin bilgi verirken, Anadolu kültüründeki yemek anlayışına sahip çıkılmasını istedi ve özellikle annelerin vazgeçilmezi ''tarhana çorbasının'' faydalarına dikkati çekti. 
Prof. Dr. Çelik, şu görüşleri dile getirdi: ''Televizyondan duyduklarına değil, ananelerinden duyduklarını yemelerini önereceğim. Köyümüzdeki, bize öğretilenleri yerlerse kanserden korunurlar. Meyve, sebze, lifler, tahıllar. Köylerde çok ciddi et yenmezdi. Her gün her gün etler, pideler restoran kültürüdür. Her gün et mi yenir, bir kere o kadar zengin değildi Türk halkı. Et az yenecek, meyve sebze çok yenecek, tahıldan da biraz fazla.

'TARHANA ÇORBASININ İÇERİĞİNE BİR BAKIN'
Kilo kontrolünün önemine işaret eden Çelik, ''Şişman olmayacaksınız, şişmanlıktan kaçınacaksınız. Bakanlığın çalışması var, şişmanlığın sebebi ne olursa olsun kanser riski yaratıyor diye. O diyeti, bu diyeti değil, şişmanlığın sebebi zeytinyağı da olabilir, fındık, fıstık da olabilir. İnsan her gün badem yer mi, kanserden korunmak için de yenmez, tedavi olmak için de yenmez'' diye konuştu. 
Sigara kullanmamanın, kanserden korunmada önemli faktörlerden biri olduğunu dile getiren Çelik, ''Bir sigara içmemek ve şişmanlamamak. Yiyorsanız eğer yakmak için egzersiz yapın. Ticari amaçlı, belli kliniğe yönlendirme amaçlı her şeyi kesmeliler insanlar, Anadolu kültüründeki yemek anlayışına uygun beslenmeli. Tarhana çorbasının içeriğinde o kadar kanserden koruyan madde var ki... Yoğurdundan domatesine içindekilere bir baksınlar'' değerlendirmesinde bulundu.
Bebeğe en iyi ek besin tarhana çorbası 
Bebeğe ek besine en erken 4, en geç 6 ay arasında başlanması gerektiğini belirten uzmanlar, anne sütünü tamamlayıcı en iyi ek besinin sütle yapılmış tarhana çorbası olduğunu söylüyor. 
Bebeklerde anne sütünü tamamlayıcı ek besinlerle ilgili bilgilerin güncellendiğini söyleyen Akdeniz Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Reha Artan, anne sütünün sayısız faydası olduğunu, 1-1,5 yıl anne sütü ile beslenmeye devam edilmesi gerektiğini söyledi. 
Yakın zamana kadar ''Ek besinlere ne kadar geç başlanırsa o kadar iyi olur'' düşüncesinin hakim olduğuna dikkati çeken Artan, tüm yararlarına rağmen 6. aydan sonra anne sütünün besinsel değerinin bebeğin gereksinimlerinin gerisinde kaldığına işaret etti. 
Prof. Dr. Artan, ''Günümüzdeki çalışmaların sonuçları çok net bir şekilde bize göstermektedir ki anne sütüyle beslenmeye tamamlayıcı ek besinlere en erken 4 aylıkken, en geç de 6 aylıkken başlamak gerekiyor'' dedi. 
Ek besinlerin bu sürelerde yavaş yavaş beslenmeye girmesinin zorunluluk olduğunu vurgulayan Artan, bebeğin bağışıklık belleği ve toleransı ile bağışıklık sisteminin yabancı besinlere hoşgörü kazanabilmesi için bu yaş döneminin kritik önem kazandığını söyledi.

EN İYİ EK BESİN TARHANA
Bebeklik çağındaki tamamlayıcı beslenme çözümlerinde ev yapımı sebze çorbalarının çok önemli olduğuna işaret eden Artan, kadınların patates, pirinç, mercimek, kabak, havuç ve maydanozu bir tencerede kaynatarak süzgeçten geçirdiklerini ve ezerek bebeğin sevebileceği kıvama getirdiklerini anlattı. Zeytinyağı ile zenginleştirilen bu çorbaya alternatif olarak tavuk suyu ve yoğurt çorbalarının da verildiğine işaret eden Artan, bebeklerde tamamlayıcı en iyi ek besinin tarhana çorbası olduğunu vurguladı.
Artan, tarhananın içindeki vitamin ve minerallerin oldukça önemli olduğunu, bazı aminoasitleri dengeli olarak içerdiğini, özellikle B vitamini yönünden zengin olduğunu, kalsiyum, demir ve çinko bulundurduğunu kaydetti. Tarhananın yapımında bölgelere göre küçük farklılıklar bulunduğuna işaret eden Artan, ''Bu farklılıkları gidererek tarhanayı bir bebek besini haline getirmenin yolu, tarhanayı sütle pişirmekten geçiyor. Su yerine sütle yapılan tarhana, besinsel değeri oldukça yüksek, yeterli ve ideal bebek ek besinidir'' dedi. 
Tarhananın içindeki vitamin ve minerallerin yeterli olduğunu ve ekstra tuz eklememesi gerektiğini dile getiren Artan, ''Sütle pişirilen tarhana anneler için hazırlaması kolay ve ekonomik bir çözüm. Mümkünse tarhanayı 6. aydan sonra süt ile pişirerek vermemiz gerekiyor'' diye konuştu. 
Kuru tarhananın 100 gramında 1,3 gram protein olduğunu ve sütle pişirildiğinde mükemmel bir protein içeriğine sahip olduğunu anlatan Artan, 200 mililitre süte 2 kaşık tarhana ile bebek için gerekli çorbanın hazırlanabileceğini söyledi. Artan, süt olmadığı durumlarda tavuk ya da et suyu ile yapılacak tarhana çorbasının da bebek için çok önemli bir ek besin kaynağı olduğunu kaydetti.

''MEYVE PÜRELERİ GEREKSİZ''
Önceki yıllarda tahıllar ya da süt gibi besin kaynaklarına olabildiğince geç başlamasının daha sağlıklı olduğunun düşünüldüğünü dile getiren Artan, ''Örneğin bebek irmik, un çorbası, bisküvi gibi tahıllı besinlerle ne kadar geç karşılaşırlarsa ileride tahıl alerjisi, çölyak, tip1 diyabet gibi hastalıklara yakalanma oranının da o kadar az olacağı düşünülüyordu'' dedi. 
Buna karşın artık annelere tahıllarla tanışmayı 6,5 aydan daha ileriye bırakmamalarını tavsiye ettiklerini ifade eden Artan, bebek beslenmesinde tamamlayıcı olarak en çok tercih edilen meyve pürelerinin ise çok faydalı olmadığına dikkati çekti. Meyve suları ve meyve pürelerinin gerekli besinsel değere sahip olmadığını vurgulayan Artan, sebze çorbaları, yoğurt ve muhallebinin gönül rahatlığıyla başlanabilecek ek besin çözümleri olduğunu kaydetti.

Kaynak=Uye oldugum mail grubuna geldi, internetten alinti

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Tirit Yemeğinin Hikayesi

Mevlana Camii ve Turbesi-Konya

Hastalıklar ve Beslenme -İbni Sina 'dan Tavsiyeler